Muş Alparslan Üniversitesi
 
Prof. Dr. Turan Karataş, Büyük Şair Mehmet Âkif Ersoy’u Anlattı

Çanakkale Zaferinin 104. Yıl dönümü ve 18 Mart Şehitleri Anma Günü dolayısıyla üniversitemizde “Çanakkale Destanını Yazan Büyük Şair Mehmet Âkif Ersoy” başlıklı bir konferans verildi. Sabahattin Zaim Konferans Salonunda, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. Turan Karataş’ın verdiği konferansa Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat ve eşi sayın Nilüfer Polat'ın yanı sıra Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Yaşar Karadağ, akademik ve idari birim amirlerimiz, akademisyenlerimiz ve çok sayıda öğrencimiz katıldı. 
 
Konferans öncesinde bir konuşma yapan Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, büyük şair Mehmet Âkif Ersoy’u şu sözlerle anlattı: “Âkif, ‘Resmim İçin’ şiirinde şöyle diyor: ‘Bir canlı izin varsa şu toprakta, silinmez; Ölsen, seni sırtında taşır toprağın altı.’ Toprağın altı insanı nasıl sırtında taşır, doğrusu çok merak ederim. Abide mezarları var abide insanların. Arapçadan gelen kök anlamıyla ebedi insanlar var aramızsa... Bu insanlar bizim gibi yaşarken ölmeyen insanlar, yani biyoloji ölumlerinden sonra da yaşayan insanlar. Osmanlıda büyük insanların vefatında gazete ilanları 'Emvât lâ yemût' şeklinde verilirmiş; hiç ölmeyen ölüler anlamında. Bence Âkif de ölmeyen bir abide sahsiyet olarak bize büyük bir miras bıraktı. 
 
Âkif hakkında elbette söylenecek çok sözüm var, ama burada tek bir hususa değinip, sözün asıl sahibini, Turan Karataş hocayı huzurlarınıza davet edeceğiz inşallah. 
 
Âkif’in, malumunuz bir Mısır hayatı var. Türkiye’de o dönemde bir takım rejim tartışmaları olduğu için kaçan muhaliflerin bir kısmı Mısır’a gidiyor. Mısır’da bir muhalefet bloku var. Bu bloktaki önemli isimlerden biri de son Osmanlı Şeyhülislam’ı Mustafa Sabri Efendi’dir. Mustafa Sabri Efendi, Âkif’in yakın dostu, sevdiği bir insandır ve Âkif’in de aktif biçimde bu muhalefet blokunda yer almasını istemiştir. Ancak söz konusu vatan olduğunda, Âkif’in gözünde her şey bir teferruata dönüşür. 
Ben bu tavrın, bu hasletin, özellikle günümüzde çok değerli olduğuna inanan biriyim. Bazen kızarız, kırılırız, içimizden tepki de koyarız, ama hiç kimsenin vatanına, milletine, bayrağına, devletine küsme lüksü yoktur. Âkif de hiçbir zaman ülkesine, milletine küsmemiştir. Bu asil tavır, gençler için bana göre en önemli mesajdır.” 
 
Rektörümüz Prof. Dr. Polat’ın ardından kürsüye gelen ve konferansında Mehmet Âkif Ersoy’un örnek ve öncü şahsiyetinin detayları üzerinde duran Prof. Dr. Turan Karataş, “Mehmet Âkif, inandığı gibi, emrolunduğu gibi yaşamış bir adamdır.” dedi. Mehmet Âkif’in ömrü boyunca aynı tutarlı kanaatin, aynı imanın sahibi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Karataş, onun güç ya da otoriteler karşısında inancından, ilkelerinden taviz vermediğini ve devirlere, mecburiyetlere ve çevrelere uymadığını söyledi. 
 
Prof. Dr. Karataş özetle şunları söyledi: “Âkif’in hayatı tertemiz, ak paktır. Çünkü Âkif, katışıksız, dupduru bir imana sahiptir. Görenek Müslümanlarından değildir. İyilik, iffet, edep, dürüstlük, tevazu, olanla yetinme; Âkif’i yücelten kişilik özelliklerindendir. Âkif zalimliğe, haksızlığa, ahlaksızlığa, alçaklığa ve hissizliğe karşı isyanını hiç çekinmeden dile getirir. Şu mısraları meşhurdur: 
 
'Zulmü alkışlayamam, zalimi aslâ sevemem; 
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. 
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hatta, boğarım...
-Boğamazsın ki!
-Hiç olmazsa yanımdan koğarım. 
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam; 
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. 
Doğduğumdan beridir, âşığım istiklâle; 
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? 
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! 
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, 
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım. 
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.'
 
Hiçbir maddi menfaatin içine sığmamıştır Âkif; çünkü ‘vicdanı pazarlık kabul etmiyordu’ diyor dostları. Parayı tanımayan bir adamdı; bütün servetini yeleğinin cebinde taşıyan bir adamdı. Âkif bir idealistti. İman, ümit ve heyecandan mürekkep gerçek bir idealist... Hayatını hakka ve hakikate adayan bir kafa ve kalbe sahipti. Bütün bir ömrü ‘Hakka ve hakikate adamak’ ne muazzam bir gaye!
 
Bir insan düşünün ki tertemiz bir imana, derin bir vicdana, kuvvetli bir vukûfa, coşkun bir lisana sahip bulunsun. Bir ömür düşünün ki ümit, iman ve isyan bölgelerinde dolaşmış, elem ve aşkla yoğrulmuş, sadelik ve teslimiyetle hayatı yaşamış olsun. Bir şahsiyet düşünün ki ‘vakâr dolu bir alın, hayâ dolu bir çehre, şiddet dolu bir bakış, iman dolu bir sine’ ile kemâl bulmuş olsun. Bir şair düşünün ki şiirini imanının haykırışıyla, inanışının içtenliğiyle söylemiş; içinde yaşadığı toplumun çeyrek asır boyunca dertlerini, sefaletini terennüm etmiş olsun.
 
Bir mütefekkir düşünün ki 20. asra yepyeni bir iman mektebi açsın ve nesillerin ‘ruh doktoru’ olsun... İşte 1936’da vefat eden büyük Âkif, bütün bu güzellikleri ve meziyetleri şahsında toplayan yaşantısıyla ve eserleriyle 83 senedir hayırla yâd ediliyor, kalplerimizde yaşamaya devam ediyor.”