Muş Alparslan Üniversitesi
 
Prof. Dr. Emecen, Üniversitemizde Osmanlı’nın Kurucu Atalarını Anlattı

İzlenme rekoru kıran “Diriliş Ertuğrul” dizisinin tarih danışmanı ve Türkiye Bilimler Akademisi Üyesi Prof. Dr. Feridun Mustafa Emecen üniversitemizde bir konferans verdi. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Emecen’i ‘Osmanlı’nın Kurucu Ataları: Ertuğrul Gazi ve Osman Bey’ başlıklı konferansından önce makamında ağırlayan Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, konuğuna hediye takdim etti. 

 

Sabahattin Zaim Konferans Salonundaki etkinliğe, Muş Valisi Aziz Yıldırım, Belediye Başkanı Feyat Asya, İl Jandarma Komutanı Albay Bülent Baykal, Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Abdüllatif Tüzer, Genel Sekreterimiz Harun Demir, protokol üyeleri, akademik ve idari personelimiz ile öğrencilerimiz katıldı.

 

Sözlerine, Osmanlı tarihinin ilk yıllarının adeta karanlıklar içinde bulunduğunu söyleyerek başlayan Prof. Dr. Emecen, danışmanlığını da yaptığı Diriliş Ertuğrul dizisinde beş sezondur anlatılan hikâyelerin tarihi bir zemini olduğunu, ama özellikle yan figürlerin kurgusal olduğunu söyledi. 

 

“Tarihin genellikle bir hamaset alanı olarak görülmesi ve bundan milli bir ruh ve motivasyon sağlanabileceğinin düşünülmesi ne yazık ki tarihi konuların kendilerini tarihçi olarak yansıtan bazı kişiler tarafından hayli abartılı bir şekilde ele alınmasına yol açtı.” diyen Prof. Dr. Emecen, bu durumun özellikle son yıllarda Türkiye’deki akademik hayatı da etkileyen ve kamuoyunda tarihe ilişkin yanlış bilgilerin yayılması sonucunu doğuran bir husus olduğunu ifade etti.

 

“Kuruluş yıllarında yaşamış birinin tuttuğu bir tarih yok.”
Tarihle alakalı konuların akademik anlamda özellikle akademik düzeyde ele alıması ve doğru bir zemine çekilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Emecen şöyle konuştu: “Halk için konuştuğunuz ayrıdır, ama üniversiteye geldiğinizde akademik bir çerçevede kendinize bir düzen vermeli ve ulaşabildiğiniz verilerin gerçek anlamda ne olup ne olmadığını paylaşmalısınız. Böylece, ileride bu konular üzerinde çalışacak zihinlere de bir yol göstermiş olursunuz. 

 

Osmanlı’nın kuruluş yıllarına ilişkin kaynaklar aşağı yukarı kuruluştan 100-150 yıl sonra kaleme alınmıştır; yani doğrudan doğruya kuruluş yıllarında yaşamış birinin tuttuğu bir tarih ya da kronik mevcut değildir. Mevcut olanlar, Yıldırım Beyazıt döneminden sonra başlamaktadır. Ahmedî isminde bir tarihçimiz vardır; o da Fetret Döneminfe Süleyman Çelebi namına manzum bir eser kaleme alıyor ki son derece manevi ve ideolojik bir eserdir. Sonraki dönemlere geldiğimizde, II. Murat devrinde yavaş yavaş ortaya çıkan telif ya da Selçukludan tercüme eserlerin olduğunu görüyoruz. 

 

II. Murat devrinin en önemli eseri, Selçuklu Tarihçisi İbn Bîbî’nin, el-Evâmirü'l-Alâiyye fi'l-umûri'l-Alâiyye adlı eserinin Yazıcızâde Ali tarafından yapılan tercümesidir. Yazıcızâde Ali bu eseri tercüme ederken Osmanlı’nın ilk yıllarıyla, Oğuz Boylarının aşiret yapısıyla, Kayı Boyu ile alakalı bilgiler de ilave ediyor esere. 

 

Fatih Sultan Mehmet dönemine geldiğimizde elimize geçen kaynakların ise şaşılacak derecede zayıf muhtevalı olduğunu görüyoruz. Ancak II. Beyazıt döneminde, Osmanlıların ilk dönemiyle alakalı o çok iyi bildiğimiz, bütün tarihçilerin kullandığı ve bugün ulaşılan Osmanlı Tarihinin ana me'hazları olan Âşıkpaşazâde, Neşrî gibi tarihçilerin eserleri çıkıyor ortaya... İşte kuruluştan neredeyse 150 yıl sonra ortaya çıkan bu kaynaklar üzerinden geriye doğru bir tarih okuması söz konusu. 

 

“Bu bilgiler ne kadar güvenilirdir, bilmiyoruz.”
Bu noktada takdir edersiniz ki çok ciddi bir mesele ile karşı karşıya bulunuyoruz. Acaba kuruluştan 150 yıl sonra Osmanlı’nın kuruluşunu ve ilerleyişini yazan tarihçiler bu bilgileri nereden aldılar? Bu bilgiler ne kadar güvenilirdir, bilmiyoruz. 

 

Biz ilmî çerçevede çalışan tarihçiler olma iddiasında isek, mevcut kaynakları bir araya getirerek, doğrudan olmasa da Osmanlı hakkında bir çerçeve çizen Selçuklu kaynaklarına müracaat ederek, Bizans kaynaklarına bakarak, nümizmatiği kullanarak Osmanlı Tarihinin erken dönemlerini anlamaya ve aktarmaya çalışmamız gerekir. Fakat günümüzde, bu yöntemi tercih etmeyip de kaynaklardaki bilgileri ve rivayetleri doğruluğunu sorgulamadan aktaranlar ortalıkta dolaşıyor. Yaşanan bu durum, tarihçiliğimiz açısından büyük bir problemdir. 

 

Tarihçilik zor bir meslektir. Tarih hakkında yazmak kolay bir iş değildir. ‘İki üç kaynaktan yararlanıp bir kitap da ben yazarım’ diyen çok. Oysa bu işin bir metodu vardır. Kaynaklar arasında irtibat kurarak bir sonuç çıkarma çabasıdır tarih. Tüm bunları, konuyu doğru bir zemine çekmek için anlatıyorum; çünkü ilim, şüpheyle başlar.”

 

“Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah değil, Gündüz Alp’tir.”
Dinleyicilerin büyük bir ilgiyle takip ettiği konferansında Osmanlı’nın kurucu atalarının kökenine ilişkin ilk devirlerden yakın döneme kadar yerli ve yabancı tarihçilerin oluşturduğu literatüre yansıyan yorum ve görüşleri tartışan Prof. Dr. Emecen, zayıf kaynaklardan yola çıkılarak yapılan bütün değerlendirmelerin makul bir sonuca ulaşmayı güçleştirdiğini vurguladı. 

 

Prof. Dr. Emecen, araştırmalarının, Osmanlı’nın kökeniyle ilgili bütün zayıf mesnetli rivayetlerin zemininin, 1230’daki Yassı Çemen Muharebesinde Alâeddin Keykubâd karşısında mağlup olan Hârzemşahlara bağlı grupların Alâeddin Keykubâd’a sığınmaları ve onun yer göstermesiyle ilgili anlatılanlarla benzerliğe işaret ettiğini söyledi. Osmanlı’nın kökeniyle ilgili anlatılan hikâyeler birleştirildiğinde, eldeki kaynakların verdiği intiba bakımından, bu köklerin Hârizm coğrafyasında aranması gerektiğine inandığını belirten Prof. Dr. Emecen, Mahan bölgesine ilişkin bu teoriyi destekleyen işaretlerin bulunduğunu da kaydetti. 

 

Yapılan çalışmaların, Ertuğrul Gazi’nin babasının Süleyman Şah değil, Gündüz Alp olduğunu kesinleştirdiğini, Osmanlı kroniklerinin meşruiyet zemini oluşturmak için Süleyman Şah’ın ismini kendi şecerelerine eklemeye özel bir önem atfetmiş olabileceklerini söyleyen Prof. Dr. Emecen şöyle konuştu: “Diyeceksiniz ki, danışmanı olduğunuz Diriliş Ertuğrul’da neden doğrusunu kullanmadınız? Dizideki bu durum, Osmanlı kroniklerinde Ertuğrul Gazi’nin babasının yaygın olarak Süleyman Şah olarak belirtilmesinden dolayı halkın zihninde bu isim daha çok karşılık bulduğu için tercih edilmiştir. 

 

Bunun için hep diyorum ki dizilerden tarih öğrenilmez. Seyredin; size belli bir ruh, heyecan ve motivasyon versin. Kurgu ayrıdır tarihi gerçekler ayrıdır. Kurgudan hareketle tarihe gidersiniz, o size bir ilgi alanı açabilir. Buradan bir merak uyanabilir. Bu da önemli bir kazançtır.”

 

Rektörümüz Prof. Dr. Polat’ın, konferans bitiminde teşekkür belgesi takdim ettiği ve protokol üyeleri ile birlikte makamında kabul ettiği Prof. Dr. Emecen, Rektörlük Binası önündeki toplu fotoğraf çekiminin ardından külliyemizden ayrıldı.