Muş Alparslan Üniversitesi
 
BESYO Öğretim Üyemiz Spor Lisesi Öğrencilerine Konferans Verdi

Üniversitemiz Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu (BESYO) Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ömer Kaynar, Spor Lisesi öğrencilerine “Kötü Alışkanlıklardan Korunma ve Sporda Başarılı Olmanın Yolları” başlıklı bir konferans verdi. Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü Muş Gençlik Merkezi konferans salonundaki konferansa Spor Lisesi Müdürü Erdal Bingöl, Gençlik Merkezi Müdürü Murat Karataş ve çok sayıda öğrenci katıldı.

 

Konuşmasına, Yunus Emre’nin, “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendin bilmezsin / Ya nice okumaktır / Okumaktan murat ne / Kişi Hakkı bilmektir / Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru ekmektir.” dizeleriyle başlayan Yrd. Doç. Dr. Kaynar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Demek ki ilim öğrenmeden maksat kişinin kendini ve yaratıcısını tanımasıdır. İnsanın kendini tanıması ise kâinattaki rolüyle daha iyi anlaşılmaktadır.

 

Hiç düşündünüz mü, kâinattaki bitkiler, hayvanlar insanı tanımadığı, bilmediği hâlde insana hizmet etmeye programlanmıştır. Mesela koyun bizi tanımadığı hâlde etini, sütünü bize ikram ediyor. Zehirli bir böcek olan arı, bizi tanımadığı hâlde bize şifa kaynağı olan balı sunuyor. Üzüm, elma, portakal, kayısı ve diğer meyveler vücudun ihtiyacı olan vitaminleri ve besin ögelerini bizlere sunuyor.

 

Anatomi ve fizyoloji dersinde kıymetli hocalarımız söylemiştir. İnsanoğlu diğer canlılardan daha mükemmel bir sisteme sahiptir. Hücrelerimiz bir fabrikadaki makinalar gibi işbirliği içinde çalışır. İşimize yarayan, bizi besleyen maddeleri içeri alırken zararlı maddeleri almazlar. Spor yaptığınızda kalbimiz ve akciğerimiz birlikte çalışarak kaslarımızın ihtiyacı olan oksijeni ve besini temin eder.

 

Vücut soğukta titreyerek ıs kaybını önler; sıcaksa terleyerek ısı artışının önüne geçer. Aşırı soğuk ortamda ise vücut sadece önemli organları korur. Bu yüzden önce el ve ayakuçları ya da kulaklar donar. Ayağımıza bir çivi battığında duyu nöronları aracılığıyla hemen çekeriz yoksa çivi ayağa tam batmış olur. Yanan bir sobaya dokunduğumuzda elimizi hemen çekeriz, yoksa elimiz tamamen yanar. Elimiz kesildiğinde kesilen yerde trombosit denilen hücre parçaları pıhtılaşmayı sağlayarak kan kaybını engeller.

 

Normal bir insan vücudu yaklaşık olarak 1,5 metrekarelik bir yüzeye sahiptir. Vücut üzerindeki atmosfer basıncı da 15 ton 490 kilo civarındadır. Normalde vücut içindeki boşluklar havayla dolu olmasaydı ve aynı zamanda hücrelerimiz ve damarlarımız bir karşı basınç oluşturmasaydı dayanamaz, patlardık. Fakat hiç haberimiz olmadan nefes alıp veriyoruz.

 

Tıp ve bilim dünyasının en büyük çabalarından biri; insan elinin bir benzerini yapay olarak üretebilmektir. Nitekim birçok bilim adamı, insan elinin tüm fonksiyonlarına sahip robot bir elin yapılamayacağını düşünmektedir. ‘Karlsruhe Eli’ olarak adlandırılan robot eli yapan mühendis Hans J. Schneebeli bu konuda şunları söylüyor: ‘Robot eller üzerinde ne kadar çok çalışırsam, insanların sahip oldukları ellere de o kadar çok hayran oluyorum. İnsan elinin yaptığı işin bir kısmına bile ulaşabilmemiz için daha çok zamanın geçmesi gerekir.’

 

Söz gelimi kulak ancak belirli sınırlar arasındaki ses titreşimlerini algılar. Çok daha geniş sınırlar içinde duymak ilk başta avantajlı gibi gözükebilir. Ancak, “duyum eşiği” olarak adlandırılan bu algı sınırları, belirli bir amaca yönelik ayarlanmıştır. Eğer çok hassas bir kulağa sahip olsaydık, kalbimizin atarken çıkardığı sesten, yerdeki mikroskobik böceklerin çıkardığı hışırtılara kadar birçok sesle her an muhatap olmak durumunda kalacaktık. Bu da bizim için oldukça rahatsızlık verecek bir durum meydana getirecekti. Peki, bir et parçasından oluşan bedenimiz bu kadar karmaşık bilgileri ve ilmi nerde ve nasıl öğrenmiş? Neden insanoğlu bu kadar olağanüstü özelliklere sahip yaratılmıştır?

 

Bu soruların cevabı oldukça açıktır; Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmek. Yunus Emre’nin az önce okuduğum şiiri de tam bunu tarif eder. Kendini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen ise kendi sınırlarını bilir; insana ve insanlığa zararlı olabilecek bir fiil ve davranışta bulunmaz. Aksine insana ve insanlığı faydalı işlerle uğraşır.

 

“Büyük insan yoktur büyük hedef vardır.”

 

Gelelim sporda başarılı olma yollarına. Sporda başarılı olmak için hedef belirlemek, başarmaya inanmak, çok çalışmak, sabırla çalışmak, asla pes etmemek, işini yarıda bırakmamak, bilgi sahibi olmak, cesaretli olmak, kaybetmekten korkmamak gibi birçok faktör vardır. Fakat sporda başarılı olmanın en önemli yolu bir hedefin olmasıdır.

 

Öğrencilerime sürekli söylediğim bir söz vardır: Büyük insan yoktur büyük hedef vardır. Hedef ne kadar büyükse başarı da o kadar büyük olur. Bu yüzden hedeflerinizi büyük olmalıdır. Çünkü hedefinizin büyüklüğü motivasyonunuzun ve enerjiniz de büyüklüğünü belirleyecektir. Ulusal turnuvalarda şampiyon olmakla, uluslararası turnuvalarda şampiyon olmanın motivasyonu bir olmaz. Rahmetli Naim Süleymanoğlu, ‘Çok küçük yaşlarda zaten madalya alanları seyredip ‘Bir gün böyle olmalıyım.’ diyordum. Hayalini kurduğum bir şeydi. 15 yaşında da Dünya Şampiyonu oldum, 33 yaşına kadar da devamı geldi.’ derken şampiyon olmak için bir hedefin olması gerektiğini bize öğretiyor.

 

“Eğer özgüveniniz yoksa hedefiniz de olmaz.”

Hedefi olmayan sporcunun başarılı olması beklenemez. Hedefi olmayan insanı hep durgun suya benzetmişimdir. Durgun su nasıl içinde hastalığa neden olan mikroorganizmayı barındırıyorsa hedefsiz insan da hiçbir işi başaramayacak vesveseler ve kuruntular ile kalbini doldurur.

 

Hedef belirlemede en büyük engel özgüven eksikliği ya da başarabilme inancına sahip olmamadır. Eğer özgüveniniz yoksa hedefiniz de olmaz. Başarılı olmanın önündeki en büyük engel özgüven eksikliğidir. Özgüveni olan insanın başaramayacağı bir iş yoktur.

 

Günümüzde özgüven eksikliğinin en önemli nedeni aile içi şiddettir. Ailede şiddet gören çocuk okulda da dersleri kötü olunca kendini değersiz ve önemsiz görür ve özgüven problemi yaşamaya başlar. Özgüven problemi yaşayan bu çocukların sporla tanışması gerekiyor. Çünkü sporun bireylerin sosyalleşmesi üzerinde olumlu etkisi olduğundan toplumsal bir rehabilitasyon işlevi de vardır.

 

Gençler, sporda başarılı olmak istiyorsanız öncelikle bir hedefinizin olması gerekiyor. Hedef belirledikten sonra bıkmadan usanmadan çalışmanız gerekiyor. Başarılı insanların hayatına bakınız. Bu kişilerin hayatlarının bir döneminde yoğun bir çalışma temposuna girip çevreyle irtibatını kestiği dönemler de olmuştur. Bu çalışma yoğunluğu onların kaderini belirlemiştir. Siz de şampiyon olmak istiyorsanız Dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali şu sözünü aklınızdan çıkarmamalısınız: ‘Antrenmanların her dakikasından nefret ediyordum. Fakat kendi kendime ‘vazgeçme’ dedim. Şimdi sıkıntı çek ve hayatının geri kalanını bir şampiyon olarak yaşa.’ Demek ki çok çalışmak başarı için olmazsa olmaz bir kriterdir.

 

Eğer amacınız Everest’e tırmanmak ise kayalıklardan düşme, ellerinizin donması, üzerinize çığ düşmesi hatta ölüm gibi zirveye tırmanmanıza engel olabilecek birçok zorluğu göze almanız gerekir. Hiç kimse başarı merdivenini elleri ceplerinde tırmanmamıştır. Bu yüzden şampiyon olmak kolay değildir. Kuşkusuz birçok şampiyon yeteneklidir. Fakat yetenekli olmanız sizi şampiyon yapmaz; yeteneğinizi nasıl kullanmanız gerektiğini öğrenmeniz ve bunu bir hedef haline dönüştürmeniz sizi şampiyon yapar.

 

Sonuç olarak kudretli yaratıcımız bizi kâinattaki canlıların en donanımlısı olarak yaratmıştır. Bizi değerli kılmıştır. Yaratıcımız bize değer vermiş ise biz de kendimizi kıymetli bilmeliyiz. Başarılı olmaya gelince, hedef belirleyerek sabırla çok çalışmalıyız.”