Muş Alparslan Üniversitesi
 
Rektörümüzden Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerine Seminer

Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, Muş il merkezinde ve ilçelerinde görev yapan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerine Muş Öğretmenevi toplantı salonunda bir seminer verdi.

 

İl Millî Eğitim Müdürlüğü tarafından, MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğünün Kalite Takip Sistemine (KTS) veri girişi ve il/ilçe zümreleri değerlendirmesi gündemiyle düzenlenen toplantının açılışında Rektörümüz Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat bir konuşma yaptı.

 

“İslam idealist bir rasyonalizm, rasyonalist bir idealizmdir.”

Rektörümüz konuşmasına, şu hususlara dikkat çekerek başladı: “İslam yaşadığımız hayata bizi öylesine bağlar ki bizler sanki sadece bu dünyada yaşamak için gönderilmişiz gibi düşünürüz; aynı şekilde bizi öte dünyanın hayal ötesi sahnelerine gönlümüzü öylesine rapteder ki sanki bu dünya hiçbir anlama sahip değilmiş gibi bir kanaate varırız. Oysa ne bu dünyaya bütünüyle bağlanmaktır bizlerden istenen ne de bu dünyadan tümüyle kopup ölümü arzulamaktır beklenen... Bu sebeple İslam idealist bir rasyonalizm, rasyonalist bir idealizmdir. Tarih boyunca insanlar semavi dinlere beşeri katıştırmalarda bulundular. Bazen İslam dünyevi bir karaktere büründürülüp milli bir kimliğe bulaştırılarak Yahudiliğe dönüştü bazen de dünyayı aşağılayan bir bakış açısıyla ruhbanlığa övgüler düzen Hıristiyanlığa dönüştü. Tarihin dönüm noktasında, yolların ayrılış noktasında son kitap ve son peygamber gönderilerek yaralara neşter vuruldu ve dünyayı  ahirete ahireti dünyaya feda eden çarpık din anlayışları sahih din tarafından insanlığın önüne konuldu.

 

Aliya Izzetbegoviç, İslam bir yolun adıdır ve önemli olan yolda olma iradesini ortaya koymaktır, şeklinde tanımlama yapar. Bizler kimi zaman yolda koşarcasına yürüyebiliriz, kimi zaman tökezleyebilir, kimi zaman düşebiliriz, kimi zaman dizlerimizden yere çakarlar da yürümeye mecal bulamayabiliriz; ancak önemli olan o yolda olma irademizin daim olmasıdır. Yolun sonunda menzile eriştiren Allah’tır.

 


Bizler, öğretmenler olarak toplum mühendisi olmak gibi bir yükümlülükle sorumlu tutulmuyoruz. Öğrencilerimiz, toplayıp çarpabileceğimiz, bölüp sağlamasını elde edabileceğimiz ruhsuz sayılar değildir. Bizler sivil toplumun diplomatları gibi çalışırız; nazik bir dil, kibar bir tavır ile vazifemizi icra etmekten başka misyonumuz olamaz. Mühendis, sürekli hesap kitap yapar;onun için önemli olan netice almaktır. Oysa diplomat, usulde hata yapmamak endişesi taşır; o yüzden onun nazarında önemli olan netice almak değildir. Usulde hata yapılmazsa, vusul muhakkak olmasa da güçlü bir ihtimal olarak ortaya çıkar.

 


“Müslüman için dünyada tevazudan, edepten daha büyük bir zenginlik olamaz.”

Bana teslim edilmiş 20 öğrencim var; ben bunları istediğim gibi evirip çeviririm, her türlü tasarrufta bulunurum; mezun olduklarında bunlardan şöyle çıktılar alırım şeklinde bir hesap içine girersek aldanırız. Nitekim biliyorsunuz 28 Şubat sürecinde bu ülkede toplum mühendisliği yapıldı. Oradaki mühendislik bir takım neticeler de aldı ama bu uygulamalar maşeri vicdanda hiçbir zaman müspet anlamda makes bulmadı. Bugün hiç kimse 28 Şubat sürecinde şunları da yaptık diye övünemez. Hatta o gün icraatın başında olan kimseler, o günleri anlatırken utanarak konuşuyorlar.

 


Bizler yolda olmaya dikkat edeceğiz. Yolun usulüne ve adabına dikkat edeceğiz. Öğrencileri karşısında sakız çiğneyen, bacak bacak üstüne atarak ders anlatan, argo kelimeler kullanan ve bel altı espriler yapan öğretmenlerimiz olduğunu duyuyorum; ne yazık!. İslam terbiyesi almış bir mümin için dünyada tevazudan, edepten daha büyük bir zenginlik olamaz. Başkalarının tavırları, pozları, pozisyonları bize örnek olamaz; bizim olmayan yurtların adetleri bizim yuvamızda hayat hakkı bulamaz. Hocalarımızın sınıftaki, okuldaki, sokaktaki hâl ve hareketleri yolla ilişkilerinin bir göstergesidir. Öğrencileriyle birlikte cemaatle namaz kılmaları yolda olduklarının bir göstergesidir. İnsanlarla konuşurken senlibenli değil, sizli bizli konuşmaları, yolda olduklarının göstergesidir. Büyüklerinin karşısında önlerini iliklemeleri yolda oluşlarının göstergesidir.

 


“Başarı, vazifemizi en iyi şekilde yapmaktır.”

Toplum diplomatı olduğunuz zaman usule, erkâna, adaba dikkat edersiniz; yolda olmaya ve yolda kalmaya dikkat edersiniz ama netice sizin istediğiniz gibi olmayabilir. Öğrenciler sizin istediğiniz kalitede yetişmeyebilir. Sizin yetiştirdiğiniz öğrenciler birer katil de olabilirler. Nitekim Hitler’in de öğretmenleri vardı. Esad’ın da öğretmenleri vardı. Biz sadece diyoruz ki yolun erkânına dikkat edin. Gerisini takdir eden Allah'tır. Yüce Rabbimiz gönderdiği elçilerden de bunu istemiştir. Vazifesini bihakkın yapmaki peygamberlerden beklenen tek davranıştır. Malum olduğu üzere tarih boyunca pek çok peygamber toplumlarını hidayete erdirme konusunda başarısız olmuştur; ancak biz tüm peygamberleri hak peygamber tanır, aralarında ayırım yapmaz, hepsinin de hakkıyla peygamberlik yaptığına inanırız. Çünkü önemli olan görevin eksiksiz icrasıdır; neticeleri yaratan Allah'tır."